Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Engin Aksoy, “Üyelerimiz, risk göstergeleri ve düzenleyici çerçevede iyileşmeler yaşanırsa önümüzdeki 6 ay içinde 18,6 milyar dolar daha yatırım kararı açıklayabileceklerini söylüyorlar.” dedi.
Basın mensupları ile bir araya gelen Aksoy, Türkiye’deki uluslararası yatırımların 2023’te gösterdiği gelişim ve bu yıla ilişkin öngörüleri hakkında bilgi verdi.
Konuşmasına Erzincan İliç’te maden ocağında yaşanan toprak kaymasını anımsatarak başlayan Aksoy, can kaybı olmadan olayın geride bırakılması temennisinde bulundu.
Aksoy, 2023’ün hem dünya genelinde hem de Türkiye için pek çok açıdan zorlu bir yıl olduğuna işaret ederek, herkesi büyük acılara boğan 6 Şubat’ta yaşanan deprem felaketinin üstüne birçok jeopolitik krizin dünya ticaret ve yatırım ortamını etkilediğini anlattı.
Küresel gerilim ve belirsizliklerin arttığı bu dönemde aynı zamanda küresel düzeyde üretim, ticaret ve istihdam dinamik ve trendlerinin de her geçen gün değiştiğini ve dönüştüğünü dile getiren Aksoy, şunları kaydetti:
“Bu dönemde, Türkiye’nin uluslararası doğrudan yatırımlar içinde rekabetçiliğinin artmasını çok önemli görüyoruz. Pasta büyümüyor, rekabet gittikçe kızışıyor, Türkiye’nin bu pastadan daha fazla pay alabilmesi için rekabetçiliği artmalı. YASED olarak, 33 ülkeden 274 üyemiz ile üzerimizde sorumluluk hissediyoruz. YASED olarak biz, Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırım sermayesinin yüzde 85’ini temsil ediyoruz. Bugün yaklaşık 1,3 milyon kişi bu şirketlerde istihdam ediliyor, bu da kayıtlı istihdamın yaklaşık yüzde 9’una denk geliyor. Ayrıca ülkemizin gerçekleştirdiği ihracatın ortalama yüzde 30’u yine bu şirketlerce gerçekleştiriliyor. YASED şirketlerinin Türkiye’de çalıştığı 85 bin tedarikçisi var.”
“YENİ YATIRIMCI GETİRMEK KADAR MEVCUT YATIRIMCILARIN YATIRIMLARINI ARTIRABİLMESİ DE ÖNEMLİ”
Aksoy, konuşmasında 2023 yılı Uluslararası Doğrudan Yatırım (UDY) verileri hakkında bilgi verdi. Yeni yatırımcı getirmenin yanı sıra mevcut yatırımcıların yatırımlarını artırılabilmesinin önemine işaret eden Aksoy, şu bilgileri verdi:
“Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı UNCTAD’ın Yatırım Raporlarına temel oluşturan, 17 Ocak’ta yayımlanan Küresel Yatırımları İzleme raporuna göre, 2022’ye kıyasla 2023’te, küresel UDY akışlarında yüzde 3’lük bir büyüme var ama bu büyümenin önemli bir kısmı Hollanda ve Lüksemburg gibi ülkelerde yapılan büyük satın almalardan kaynaklanıyor. Bunları çıkarttığımızda UDY tüm dünyada yüzde 18 azaldı. 2024 yılında da UDY’nin tedbirli bir iyimserlikle küresel olarak aynı seviyelerde kalacağı öngörülüyor, düşüş olmasa da önemli bir artış beklenmiyor. 2024’e yönelik bu ‘temkinli iyimserlik’, 2023 yılında başlayan sıfırdan yatırımların 2024 rakamlarını etkilemesi beklentisinden kaynaklanıyor. Türkiye’de ise dün açıklanan Merkez Bankası Ödemeler Dengesi verilerine göre, geçen yıla kıyasla UDY yüzde 22 azaldı, 10,6 milyar dolar düzeyinde gerçekleşti. 2022’de bu rakam 13,7 milyar dolar olarak gerçekleşmişti.”
Türkiye’deki UDY kompozisyonuna bakıldığında gayrimenkul yatırımlarının toplam UDY içinde yüzde 33 pay aldığını vurgulayan Aksoy, odaklandıkları kısmın ise 5,6 milyar dolar düzeyinde gerçekleşen yatırım sermayesi denilen üretken sermaye kısmı olduğunu söyledi.
Aksoy, “2023 yılında 5,6 milyar dolarlık bir yatırım sermayesi girişi oldu, geçen yıla kıyasla bu rakamda yüzde 20’lik bir azalma mevcut. Bu yatırımın yüzde 18’i toptan ve perakende sektöründen, yüzde 11’i finans sektöründen, yüzde 9’u ise elektrik dağıtım sektöründen geldi. UDY’nin dünya genelindeki sektörel kompozisyonuna bakıldığında ise küresel tedarik zincirlerinin (KTZ) yoğun olduğu elektronik ürünler, otomotiv ve kimya, bilgi ve iletişim gibi sektörlerdeki, greenfield projelerinde önemli bir artış görmekteyiz. Her ne kadar çok büyük ivme kaydedilen 2022’ye kıyasla biraz daha durgun olsa da yeşil dönüşümün de bir parçası olan bataryalar, elektrikli araçlar, yarı iletkenler, yenilenebilir enerji de yine öne çıkan sektörler arasında yer almakta.” ifadelerini kullandı.
“TÜM YATIRIMLARIN YÜZDE 53’Ü AB ÜLKELERİNDEN GELDİ”
Engin Aksoy, 2023’te Türkiye’ye gelen tüm yatırımların yüzde 53’ünün Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden geldiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Bu rakama Birleşik Krallık’ı da eklersek bu pay yüzde 59’a ulaşıyor. En çok yatırım gelen ülkelere bakacak olursak, Hollanda, Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Rusya ilk 5 ülke. 2023 her ne kadar küresel UDY akışları için zor bir yıl olsa da biz Türkiye’nin bu pastadan daha büyük bir pay almaya yetecek potansiyeli olduğunu düşünüyoruz.
Bunun için, Türkiye’nin bölgesindeki rekabetçi konumunu güçlendirerek, bilgi-yoğun, yüksek katma değerli ve nitelikli istihdam sağlayacak nitelikli UDY’nin çekilmesi yönündeki çalışmaları hızlandırmasını, kalkınma planlarımız, orta vadeli programlarımız, yıllık programlarımız ve Türkiye UDY Stratejisinde yer alan politika ve yapısal önlemlerin bir an önce hayata geçirilmesini önemli buluyoruz. Türkiye, UDY çekme konusunda önemli ilerlemeler kaydetmiş olsa da rekabet içinde olduğumuz ülkelerin performanslarıyla kıyaslandığında önemli bir hamle yapma ihtiyacı içinde olduğumuzu görmekteyiz.”
TÜRKİYE’NİN REKABETÇİLİĞİ ÖNEMLİ, MALİYETLER AÇISINDAN HÂLÂ CAZİP ÜLKEYİZ”
Aksoy, bu çerçevede endeks kapsamında 42 gösterge bulunduğunu, bunun altında 8 alt başlık olduğunu anlatarak, şu ifadeleri kullandı.
“Analiz sonuçlarımız, son birkaç yılda Türkiye’de insan kaynakları ve özellikle maliyetler alanında gerçekleşen iyileşmelerin ülkenin UDY çekme cazibesini artırdığını gösteriyor. Örneğin, 2018’de maliyetler açısından en cazip 4’üncü ülkeymişiz. 2023’te 2’nciliğe yükselmişiz. Pazar büyüklüğü Türkiye’nin en önemli güçlerinden biri. Bazı sektörlerde Türkiye’deki ekosistem çok gelişmiş durumda. Türkiye’de insan kalitesinde de büyük avantajı var. Diğer yandan risk göstergelerinde biraz daha gerideyiz. Düzenleyici çerçevenin öngörülebilirliği, makroekonomik istikrar, altyapı ve lojistik konusunda hala gelişim alanlarımız var. En çok yatırım çeken, bizimle yarışan 21 ülkeyi kıyasladık. Türkiye’nin düzenleyici çerçeve ve risk göstergelerinde görece bir düşük performans gösterdiğini görüyoruz. Vergi ve teşvikler konusunda da Türkiye’nin rekabetçiliğinin çok güçlü olmadığını görüyoruz.
Türkiye, pazar büyüklüğü, iş ekosistemi ve özellikle maliyet alanında güçlü, düzenleyici çerçeve ve risk göstergelerindeki parametrelerde ilerleme kaydederse bu alandaki rekabet gücünü artırabilir. Yatırım kararı verilirken ortalamaya ya yakınız ya da ortalamanın çok az üzerindeyiz, bu yüzden risk göstergeleri ve düzenleyici çerçeveye odaklanmamız gerekiyor. Bu iki alandaki performansımız, ortalama bir rakibimizin biraz daha altında. 21 ülkeye baktığımızda ikinci 10’luk kümedeyiz, ilk 10’daki kümeye geçmemiz lazım. Çünkü Türkiye’nin, hükümetimizin hem de YASED olarak bizim hedefimiz, Türkiye’nin uluslararası yatırımdan aldığı payı yüzde 1’den yüzde 1,5’e çıkarabilmek. Bunun için de 21 ülke içinden ilk 10’a sıçrama yapmamız lazım. Elimizi zayıflatan unsur düzenleyici çerçeve ve risk faktörleri…”
“SON DÖNEMDE ENFLASYONLA MÜCADELE KONUSUNDA ATILMIŞ ADIMLAR, BUNLARI OLUMLU BULUYORUZ’
Türkiye’nin kredi derecelendirme notlarında iyileşme olduğuna ama hala ortalama bir rakibinin uzağında bulunduğuna dikkati çeken Aksoy, “Son dönemde enflasyonla mücadele konusunda atılmış adımlar var, bunları olumlu buluyoruz ama bunların devam etmesini ve yapısal reformlarla desteklenmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz.” dedi.
“Türkiye’nin bu bahsedilen faktörleri gerçekleştirseydi nerede olurdu?” diye baktıklarını anımsatan Aksoy, “Türkiye’nin risk göstergeleri ve düzenleyici çerçevedeki performansı, yatırımları kaybettiğimiz rakiplerimizin ortalaması düzeyinde olsa, biz ne kadar yatırım alırdık diye bir hesaplama yaptık. Böyle bir senaryoda Türkiye’nin, mevcutta 10-13 milyar dolar düzeylerinde olan yıllık UDY girişlerini, önemli bir artışla potansiyel olarak yıllık 25-30 milyar dolar bandına çıkarabileceğini gördük. Yani makroekonomik istikrarı ve düzenleyici çerçeveyi sadece ortalama düzeye taşısak, yıllık 25-30 milyar dolarlık bir yatırım çeken ülkelerle aynı düzeyde bir yatırım ortamına sahip oluyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
“ÖNGÖRÜLEBİLİRLİK BİZLER İÇİN ÇOK ÖNEMLİ”
YASED Başkanı Engin Aksoy, üye şirketlerin CEO’larının katılımıyla tamamladıkları YASED PULSE anketine de değinerek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Önümüzdeki yılla ilgili ne beklediklerini üyelerimize sorduk, anket sonuçlarına göre, katılımcı şirketlerin Türkiye’deki operasyonları için iyimser olduğunu görüyoruz. Üyelerimizin çoğunluğu önümüzdeki 6 ay içinde hem ihracatlarını hem çalışan sayılarını hem de yatırım miktarlarını artırmayı planladıklarını söylüyorlar. Döviz kuru ve enflasyon üyelerimizin faaliyetlerini etkileyeceklerini düşündükleri dışsal faktörler arasında en önde gelen konular. Geçmiş ankette, iş ve yatırım ortamı açısından gelecek 6 ay için kötüleşme beklentisi yüzde 37 iken bu oranın yüzde 25’e gerilediğini görüyoruz. Anketimizde üyelerimiz önümüzdeki 6 ay içerisinde risk göstergeleri ve düzenleyici çerçevede iyileşmeler yaşanırsa, 18,6 milyar dolar daha yatırım kararını açıklayabileceklerini söylüyorlar.
Yani, geçtiğimiz yıl 5,6 milyar dolar yatırım yapılmışken, bu yatırımın 3 katına çıkma potansiyeli var, sadece mevcut üyelerimizle yani dışarıdan yeni bir yabancı yatırımcı, uluslararası sermaye gelmeden mevcut üyeler yatırımlarını 3 katına çıkarabileceklerini söylüyorlar. 6 ay önceki anketimizde bu potansiyel 7,1 milyar dolardı. Türkiye’deki iş ve yatırım ortamında makroekonomik istikrar ve düzenleyici çerçevede iyileşmeler yaşanırsa, mevcut uluslararası yatırımcılar önümüzdeki 6 ayda 18,6 milyar dolarlık yatırım kararı alabilir. Öngörülebilirlik bizler için çok önemli. Sadece gelişmekte olan pazarlarla değil, gelişmiş Avrupa pazarları ve ABD ile de rekabet ediyoruz.”
Aksoy, enflasyonla mücadelenin hükümetin gündeminde önemli yer tuttuğuna dikkati çekerek, Türkiye’nin potansiyelinin büyük olduğunu ancak bu yüzde 1,5’lik hedefe ulaşmak için iş ve yatırım ortamında iyileşmeler sağlanması gerektiğini dile getirdi.
“Her ne kadar 2024 küreselde iyimser trenlerin beklendiği bir yıl olmasa da Türkiye’nin doğru adımları attığı takdirde yatırımlardan alacağı payın artacağına inanıyoruz.” diyen Aksoy, şunları kaydetti:
“Makro ekonomik istikrarın sağlanması için atılan adımları değerli buluyoruz. Enflasyonla mücadelenin hükümetin de gündeminde çok önemli yer tuttuğunu görüyoruz. Fiyat istikrarının sağlanması hepimiz için çok önemli. Ama bunun devam ediyor olması ve diğer adımlarla da desteklenebiliyor olması gerekir. Bahsettiğim düzenlemeler olduğunda çok kısa vadede Türkiye’deki yatırımların artacağını düşünüyoruz. Türkiye’deki uluslararası doğrudan yatırımcılar, şu anda yatırım yapmış olan yatırımcılar, önümüzdeki döneme ihtiyatlı bir iyimserlikle yaklaşıyor ve önümüzdeki 6 ayda Türkiye’de büyümeyi planlıyorlar. Ülkemizde risk faktörleri ve makro ekonomik istikrar konusunda atılacak adımlar var.
Rekabet ettiğimiz ülkeler arasında ikinci 10’dan ilk 10’a çıkmamız, doğrudan yatırımdan aldığımız payı yüzde 1’den 1,5’e çıkarmamız lazım. Bununla ilgili para politikaları gibi atılan adımlar var ama tek başına yeterli değil, bunların risk göstergelerinin iyileştirilmesi, yapısal reformlar, vergiler ve teşvik mekanizmaları gibi pek çok konuyla desteklenmesi önemli. Enflasyonun düşürülmesine yönelik atılacak adımların kritik olduğunu düşünüyoruz. Ama tek başına enflasyon da değil, üyelerimize sorduğumuzda 2 puan farkla döviz kuru daha önemli. Dolayısıyla sadece enflasyona odaklanmamak lazım. Enflasyon tabii ki önemli ama tek basına belirleyici bir faktör değil. Döviz kuru da yapısal reformlar da mali politikalar da çok önemli. Sadece para politikasına odaklanmamak lazım.” ifadelerini kullandı.
patronlardunyasi.com